19
October
Göçün Yüzleri
Gazetecilerden Almanya Göçünün 61 Yılı - 3
Fotoğraf: bianet (Arşiv)
“Gazetecilerden Almanya Göçünün 61 yılı”
2021 yılı verilerine göre, Almanya’da 3 milyona yakın Türkiyeli yaşıyor. 30 Ekim 1961 yılında Türkiye ile Almanya arasında işgücü anlaşmasının imzalanmasının üzerinden geçen 61 yıllık sürede, Almanya’daki Türkiyelilerin sayısı sürekli olarak artış gösterdi. 1973 yılına kadar, anlaşmanın imzalanmasının üzerinden 12 yıl geçtiğinde, yaklaşık olarak 800 bin Türkiyeli Almanya’ya göç etmişti. Ekonomik temelli olarak gelişen bu göçün ardından, 1971, 1980 askeri darbeleri sırasında uygulanan baskı, 1990’lı yıllarda artan çatışmalar ve sonucunda köyleri boşaltılan, faile meçhul cinayetlere, gözaltında zorla kaybettirilmelere, toplu tutuklamalara maruz kalan Kürtler ve diğer muhalif kesimler, siyasi temelli göçle Almanya’ya gitti. 2013’deki Gezi protestoları ve 15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişimi kapsamında KHK’ler ile işlerinden çıkarılan, haklarında soruşturma hazırlanıp Fethullah Gülen Cemaatiyle ilişkilendirilenler ve 11 Ocak 2016’da “Bu Suça Ortak Olmuyoruz” bildirisi nedeniyle haklarında dava açılan, KHK ile işlerinden çıkarılan akademisyenler Almanya’ya göç etti.
Bütün bu süreçlere gazetecilik yapanlar da dahil ve şahit oldu. 1961 yılındaki işgücü anlaşmasından bu yana ekonomik veya politik sebeplerle Türkiye’den Almanya’ya gitmiş, göçmen olmuş gazeteciler kendi hikayelerini, 61 yıllık göçün etkileri ve sonuçlarına dair gözlemlerini anlatıyor.
Yazı dizisi bianet ve beraberce derneği ortaklığıyla, “Göçün Yüzleri: Almanya-Türkiye” projesinin bir parçası olarak yayında.
Günay Aslan: “Almanya’da insanlar paralel toplumlar halinde yaşıyor”
Halen Almanya’da yaşayan ve nupel haber adlı internet sitesinin yayın yönetmenliğini yapan Günay Aslan, “Eskiler yani ilk gelenler fabrika ile ev arasında ömür tüketti. İkinciler 90’larda gelenler dernek ile ev arasında ömür tüketti” diyor.
Günay Aslan 40 yılı aşkın bir süredir gazetecilik yapıyor. Gazetecilik hayatı boyunca, gündemi belirleyen çok önemli haberlere imza attı. Siirt’te bulunan “Newala Qesaban”daki toplu mezarların ortaya çıkarılması haberi bunlardan biri. Bir digeri de, Van’da askerler tarafından kurşuna dizilen köylülerin öldürülmesi ile ilgili “33 Kurşun” olayı. Aslan, 20 Eylül 1990 yılında bir grup arkadaşıyla birlikte özgür basın geleneğinin ilk gazetesi Yeni Ülke’yi çıkardı. Yeni Ülke’nin Genel Yayın Yönetmenliği’ni yaptı. 1995 yılında Almanya’ya iltica eden Aslan, Avrupa’da da uzun yıllar Kürt basın kurumlarında gazetecilik yapmaya devam etti.
Halen Almanya’da yaşayan ve nupel haber adlı internet sitesinin yayın yönetmenliğini yapan Aslan, Almanya’ya Türkiye’den göç eden insanlarla ilgili olarak şunları söylüyor: “Türkiye’den ‘Türk’ olarak gönderilen insanların bir kısmı buradaki demokratik ortamın sayesinde kendi ülkelerinde bastırılmış ve inkâr edilmiş ulusal ve inançsal kimliklerini özgürce ifade edebilme imkânı buldular. Kürtler ve Aleviler burada başı çekti.”
Şartların değişmesine rağmen Almanya’ya insanların göç etmeye devam edeceğini dile getiren Günay Aslan, “Almanya’da insanlar paralel toplumlar halinde yaşıyor” diyor.
“Meriç nehrinden bir şişme botla Yunanistan’a geçtim”
Bize kendi kişisel göç hikayenizi anlatabilir misiniz?
80’li yıllarda Türkiye’de gazetecilik yapmaya başladım. 1990’a gelinceye kadar yerel – ulusal birçok basın organında çalıştım. 1990 yılında ise Kürt gazeteciliğinin temeli sayılan Yeni Ülke gazetesini çıkaran ekibin içinde yer aldım ve bir süre de gazetenin yayın yönetmenliğini yaptım. Yaptığım haberler, yazdığım makaleler ve kitaplarım nedeniyle hakkımda çok sayıda dava açılmıştı. 56 yıl hapis istemiyle yargılanıyordum ve 33 Kurşun kitabımdan ötürü de hapse atıldım. Hapisten çıkınca Türkiye’de değil çalışmak, yaşamak bile çok zordu. Birçok arkadaşımız öldürülmüştü, JİTEM cinayetleri devam ediyordu ve bu koşullarda ben de yurt dışına çıkmaya karar verdim.
8 Şubat 1995 gecesi Meriç nehrinden, traktör lastiği büyüklüğünde bir şişme botla Yunanistan’a geçtim. Meriç taşmıştı ve ağaçları önüne katmış sürüklüyordu. Kazara ağacın biri bizim bota çarpsa batacağız, kurtulma şansımız yok. Böyle geçtik… Beni karşıya geçiren iki kaçakçı orada gecenin yarısı öylesine bıraktılar ve geri döndüler. Uzaktan bir kasabanın ışıkları yanıyordu oraya gitmem gerekiyordu. Dimetoka adında bir kasaba oraya doğru yürüdüm gecenin karanlığında ama daha birkaç yüz adım atmamıştım ki bataklığa düştüm. Yarı belime kadar batağa saplandım ve orada çok mücadele ettim. Toprak aşağı doğru çekiyor, ben bir şeylere tutunarak yukarı doğru çıkmaya çalışıyordum. Sonunda nasıl olduysa çıktım. Işıklara doğru yürümeye devam ettim ve saatlerce yürüdüm. Ancak o soğuk gecede ben yürüdükçe ışıklar da sanki geri gidiyordu. Bir türlü ulaşamıyordum. Sonunda kendimi yol üzerindeki bir köyün önünde buldum. Köyde bahçesi bir tamirhaneyi andıran bir evin kapısını çaldım. Orta yaşlı bir kadın açtı kapıyı, halimi görünce anladı. Zaten sınır köyleri, Türkiye’den kaçmış biri olduğumu anlamıştı ve bana bahçede oturmam için bir sandalye getirdi. Bir bardak su verdi, sonra da içeri gidip telefon etti. Polise haber verdi. Bir saat kadar sonra bir polis otosu geldi, beni aldılar Dimetoka karakoluna gittik.
Üzerimde basın kartı, mahkeme kararları ve Af Örgütü’nün ben hapisteyken yaptığı çağrının basın çıktıları vardı. Sonra telefon etmeme izin verdiler. Atina’da Yunan bir gazeteci arkadaşı aradım, İstanbul’dan tanışıyorduk. İki gün Dimetoka’da kaldım, sonra trenle Atina’ya gittim. Oradan da Almanya’ya geçtim.
*Halepçe’den kaçan Kürtler’in kaldığı Yüksekova Kampı’nda (1988 Ağustos)
“Türk ve Kürt göçmenler her dalda başarılı işlere imza da attılar”
Türkiye’den Almanya’ya göç etmiş insanların hikayeleri hem haber hem de çeşitli film ve dizilerin konusu oldu, oluyor. Bir gazeteci olarak sizin Türkiye’den Almanya’ya yönelik göçe ilişkin gözlemleriniz neler?
Almanya’ya gelmiş göçmenler 50’nci yıllarını geride bıraktılar. Ekmek parası uğruna dilini, töresi bilmedikleri, iklimine alışmakta zorlandıkları bu ülkede ilk gelenler en ağır işlerde çalıştılar. Çoğu kısa süreliğine bir ev, tarla alacak ya da bir iş kuracak kadar para kazandıktan sonra dönmeyi düşünüyordu ama dönmediler, dönemediler. Almanya onların ‘acı vatanı’ oldu. Kaldılar, çalıştılar… Şimdi onların çocukları, torunları onların bıraktıkları işlerde çalışıyor. Gerçi aradan geçen 50 yılda burada hayatın her alanında öne çıkan, başarılı olan Türk ve Kürt kökenli göçmenler var siyasetten sanata, ticaretten spora her dalda başarılı işlere imza da attılar ancak çoğu göçmenlerin çocukları ve torunları da işçi kaldı. Ve bunlara her yıl yenileri ekleniyor. Yaşları dolanların, hastalıktan erken ölenlerin, emekli olanların yerine yeni ve dinamik iş gücü gelmeye devam ediyor. Eskisi kadar şartlar ve mevzuat kolay olmasa da Türkiye’den Almanya’ya göç kesilmedi, kesilecek gibi de görünmüyor.
“Sivas Katliamı, Alevi örgütlenmesi açısından bir milat oldu”
Almanya’ya göç eden işçiler, “Türkiye’de yaşayan herkes Türk’tür” yaklaşımından kaynaklı, hep Türk işçi olarak kodlandı ve böyle ifade edildi. Ancak çok sayıda Kürt ve diğer etnik kökenden insan da Almanya’ya işçi olarak gitti. Sonrasında da politik sebeplerle giden Kürt ve diğer etnik kökenden olan göçmen ve mültecilerin, Almanya’daki varlığına dair neler söyleyebilirsiniz?
Türkiye’den “Türk” olarak gönderilen insanların bir kısmı buradaki demokratik ortamın sayesinde kendi ülkelerinde bastırılmış ve inkâr edilmiş ulusal ve inançsal kimliklerini özgürce ifade edebilme imkânı buldular. Kürtler ve Aleviler burada başı çekti. Kürtler özellikle 12 Eylül’den sonra şiddetlenen Türkiye’deki özgürlük mücadelesinden ciddi manada etkilendiler ve yüz yıla yakındır inkâr edilmiş, bastırılmış kimliklerini ve aşağılanmış ulusal- kültürel değerlerini doya doya yaşama ve onun için bir şeyler yapmaya başladılar ve her alanda örgütlendiler.
Aleviler ise özellikle “Sivas Katliamı”ndan sonra örgütlenmeye ve Alevi kimliği etrafında birleşmeye başladılar. Sivas Katliamı, Almanya’daki ve onun öncülüğünde de Avrupa’daki Alevi örgütlenmesi açısından bir milat oldu. Alevi örgütlenmesi de hızla gelişti. Kürtler ve Aleviler önce görünür oldular, sonra da siyasi gelişmeleri etkileyen önemli dinamikler haline geldiler. Bu etkileri günümüzde de devam ediyor. Almanya’da güçlü bir Kürt ve Alevi örgütlenmesi var ve bunların etkinlikleri Türkiye’deki Kürt, Alevi ve demokrasi mücadelesine katkı sunduğu içindir ki Türk devletinin de tepkisini çekiyor.
“Yeni Politika ile birlikte yeni bir dönem başladı”
Göçmen Kürt gazeteciler, Almanya’da nasıl bir çalışma yürütüyorlar? Zaman içerisinde ne tür değişimler yaşadı Almanya’daki Kürt gazeteciliği?
Almanya’da ilk günlük gazeteyi çıkarmak da bize nasip oldu. 1995 yılında günlük Yeni Politika gazetesini Frankfurt’ta çıkarmaya başladık. Ondan önce Özgür Gündem, Özgür Politika gazetelerinin dağıtımı yapılıyor. Bu gazeteler Türkiye’de basılıyor, Almanya’da dağıtılıyordu. Yeni Politika ile birlikte yeni bir dönem başladı. Aynı yıl Med TV’de yayına başladı ki MED TV birçok şeyin yanı sıra Kürt ulusal kimliğinin gelişmesinde de önemli katkılarda bulundu. Kürt gazeteciliğin merkezi ama şimdi artık Almanya değil, Belçika’dır. Kürt televizyonları ve yayın organları oradadır. Hollanda ve Fransa’da da hatırı sayılır Kürt medya organları vardır. Kaldı ki Avrupa’nın hemen her ülkesinde Kürtlerin yerel medyaları da var. Son 30 yılda çok gelişti medya. Teknolojik gelişmelerin de katkısıyla Kürt medyası önemli bir işlev görüyor. Bazı sıkıntılar, yetersizlik var ama etkili bir Kürt basını da var.
Türkiye’de kullanımı önünde yasal veya pratik engeller olan Kürtçe, Almanya’da eğitim ve yaşamın diğer alanında ne kadar yaygın kullanılıyor?
Almanya’da Kürtçe önünde herhangi bir engel yok. Aksine teşvik de var ama gariptir özgürlük koşullarında Kürtler Kürtçeye hak ettiği ilgiyi göstermiyorlar. Kürt velileri kendi çocukları için Kürtçe dersler seçmiyor. Kürtçe yayınlar, Kürtçe kurslar ve kitaplar pek ilgi görmüyor. Varsa yoksa Kürtçe müzik… Burada da popülizm ağır basıyor ve görebildiğim kadarıyla ciddi sıkıntılar var. Nasıl aşılacağı üzerine tartışmalar yapılıyor ancak Kürtler Kürtçeye ne yazık ki yeterinde sahip çıkmıyor. Kürtçe basın da bundan nasibini alıyor.
Göç, Almanya ve Kürt toplumu arasında nasıl bir ilişki biçimini oluşturdu ve bunun sonuçlarına dair neler söylemek istersiniz?
Almanya’da insanlar paralel toplumlar halinde yaşıyor. Eskiler yani ilk gelenler fabrika ile ev arasında ömür tüketti. İkinciler 90’larda gelenler dernek ile ev arasında ömür tüketti. Üçüncü kuşak burada doğdu, Alman gibi yetişti ama sonuçta multikültürel bir ülke olsa da Almanlar yabancıları kendi içlerine almakta çok da istekli değiller. Hal böyle olunca herkes kendi dünyasında mutlu mesut yaşıyor. Kimse kimseyi rahatsız etmedikçe de bir sorun olmuyor. (DD-FD)
https://bianet.org/bianet/diger/268665-gunay-aslan-almanya-da-insanlar-paralel-toplumlar-halinde-yasiyor
Ferid Demirel
bianet Kurdî editörü. Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Aynı okulda ve aynı bölümde yüksek lisans yapıyor. Birgün, Dicle Haber Ajansı (DİHA), Dem Tv, Rûdaw TV ve Sputnik Kurdistan’da muhabir, editör, haber müdürü ve şef editör olarak çalıştı. “Haber Analizi ve Arşiv İncelemeleriyle: Türkiye’de 9 Gazete” kitabına katkıda bulundu. “Çîrokên Şêwra Ermenan” (Cervantes Yayınları) ve “Guldesteyek ji Baxê Rewanê” (Sor Yayınları) kitaplarını yayına hazırladı.
Dara Demiralp
beraberce Derneği proje uzmanı. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü mezunu. Hak temelli çalışan birçok sivil toplum örgütünde örgüt yönetimi, sosyal politika, hak savunuculuğu ve insan hakları temalarında çalışmalar yürüttü. Kasım – Aralık 2021 dönemi bianet Kurdî stajyeri. Atölye BİA 20-28 Şubat 2021 “Kürtçe Hak Odaklı Habercilik Atölyesi” katılımcısı.