Sarp Balcı / beraberce Değişim 2018 Gönüllüsü
Wannsee Konferans Evi’nin –Haus der Wannsee-Konferenz Gedenk und Bildungsstätte– (GHWK) doğrudan ilgilendiği konular üzerine çalışmıyordum. Ankara Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi alanında öğretim görevlisiyim ve doktora tez konum da “Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Süreçleri”. Buna rağmen, sağlanmış olan imkânı ve geçirdiğim süreyi göz önünde bulundurduğumda çok iyi harcanmış bir altı hafta ve edindiğim büyük bir deneyimin ardından eve döndüğümü ifade etmek isterim. Hafıza, tarih ve demokrasi tartışmaları bağlamında gerçekleştirdiğim ziyaretin katkısı büyük oldu. Ayrıca, Anti-Semitizm ve Holocaust eğitiminin yurttaşlık ve siyaset bağlamında sorunları üzerine bakışıma etkileri de yadsınamaz. İlaveten, hikâye anlatımı, kürasyon ve sunum alanlarında yorumlar, eleştiriler ve tartışmalarla yeni yollar keşfetme imkânı buldum. Destek verenlere ve ev sahipliği yapanlara karşı kendimi borçlu hissediyorum.
Türkiye’de hafıza kültürünün hegemonik kavranışlarıyla hem İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesinin bir üyesi hem de siyaset bilimi alanında çalışan bir akademisyen olarak ilgileniyor oluşum, programa başvurmamın temel gerekçesiydi. Ayrıca, her zaman katılımı ve demokratik diyaloğu güçlendiren çabalardan yana oldum. Zihnimdeki araştırma tasarımı, Ankara’da 1986 sonrası gerçekleşen siyasi cinayetlerin hikâye anlatıcılığını ve bağlamsallaştırılmasını içeriyordu ve öncelikle bir projenin kürasyonunda, yol gösterici nitelikteki ilkelere dair düşüncelerimin düzenlenmesini ve tekrar ele alınmasını ön gerektiriyordu.
Berlin’de geçen günlerimde birçok farklı durumda, örneğin GHWK’de görev yapanlarla ve GHWK’yle düşünce hısımlığı olan Sachsenhausen Hafıza Mekânı ve Müzesi, Almanya’daki Yahudilerin Refahı Merkez Ofisi (ZWST), Anti-Semitizm’e Karşı Kreuzberg İnisiyatifi (KIgA) gibi kurumların temsilcileriyle yürüttüğüm mülakatlar esnasında, Terörün Topoğrafyası Belgeleme Merkezi, Katledilmiş Avrupa Yahudileri Anıtı, 17. Peron Grunewald Anıtı, Otto Weidt’ın Körler Atölyesi vb. hafıza mekânlarına yaptığım ziyaretlerde ve tabii, İkinci Kalıcı Sergi’nin yenilenmesine dönük hazırlık süreçlerini ve bu süreçlerin yönetilme biçimlerini gözlemlerken kendimi şanslı hissettim. Bu son değindiğim husus, bir taraftan yeni serginin küratör ekibinden Katharina Zeiher ile mülakat yapma ve zihnimdeki hazırlığı tartışma imkânı tanıdı, diğer taraftan da GHWK’nin dahil eden, içine alan ve bir parçası kılan düşünce yapısını bir kez daha, ilk elden deneyimleme fırsatı vermiş oldu.
Gösterimde olan İkinci Kalıcı Sergi’ye dair çok da incelikli sayılamayacak görüşlerim, yeri geldiğinde pedagojik zorunluğun, değilse uyarlığın altını çizen kadirşinas yorumlar ve zihin açıcı karşı-argümanlarla karşılandı. Dolayısıyla da hem çok güzel hatıralarla hem de yenilenmiş bir bakış açısıyla döndüm.
Açıkçası, Tillman Mueller-Kuckelberg’le yoğun programına rağmen günlerce süren ve GHWK’yle bir şekilde ilintili birçok başlığı içeren tartışmalarımız, beklentilerimin ötesine geçti. Nüktedan, yardımsever ve samimi yaklaşımı, tabii yemekler hariç olmak üzere, sanki kendisini Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsünde misafir eden benmişim hissi uyandırdı.
Farklı hafıza mekânlarına yaptığımız geziler ve beraber geçirdiğimiz zamanı düşündüğümde gerek Eren Yetkin Yıldırım’ın gerekse Tillman’ın iş tanımlarının çok ötesine geçen ilgisini ve desteğini gördüm.
Aynı şekilde, GHWK’nin Müdürü Dr. Hans-Christian Jasch’ın nazik misafirperverliği, Dr. Elke Gryglewski’nin eğitim ve bağlamsallaştırma ilkelerine dair içten değerlendirmeleri, Dr. Matthias Hass’ın kürasyon da dâhil birçok başlığa ilişkin sayısız soruma dönük sabırlı ve yeni kapılar açan yanıtları, Kerstin Stubenvoll’un dostça ve harekete geçirici, Aya Zarfati’nin ise hassas ve kişisel deneyimlerini paylaşmak konusundaki açık tavırları, Dr. Ruth Preusse’nin karşı hegemonik yaklaşımlara dair tutkusu ve ciddiyeti heyecan vericiydi. Aynı şekilde, Michael Haupt’un Wannsee üzerine kişisel fotoğraf arşivini ve kitabının içeriğini paylaşmaktaki cömertliği, Monika Sommerer’in kurum, çalışanlar, edebiyat, sanatlar, Berlin ve daha birçok konudaki nazik yol göstericiliği yanında, GHWK ve onun bütünleşik parçası Joseph Wulf kütüphanesinde görev yapan herkesin ilgi, nezaket ve dostlukla örülü desteği de öyleydi.
Bugünlerde siyasal görünümde yaşanan değişim, Türkiye ve Almanya’yı dışarıda bırakmanın imkânsız olduğu küresel ve dolayısıyla Avrupa çapında bir olgu. Sağcı, ulusalcı/milliyetçi, izolasyonist ve şöven hareketlerin yükselişi, yaklaşmakta olan zor zamanların göstergesi. Farklı düzlemlerde ve düzeylerde olmakla birlikte her iki ülkede yaşanan süreç, eşitlik ve özgürlük yanlı tahayyülün zayıflamasına işaret ediyor. Ayrıca, demokratik inşaya dair radikal yaklaşımlarla daha yakın ilişkiler kurulması bir kaçınılmazlığa dönüşüyor. Hem Avrupa’da hem de daha ötesinde radikal demokratik imkânın temel önermelerini yüksek sesle savunmaya ve öne çıkarmaya ihtiyacımız var. Kozmopolitanizm çağı ve onun liberal ajandası iflasın eşiğindeyken derinleşen, radikalleşen demokrasiye ihtiyaç da belirginleşiyor. Sınırlı reform taleplerinin ve uygulamalarının kökleşmiş ve yaygınlaşmış toplumsal sorunlara çare olamayacağı her geçen gün daha da belirginleşiyor. Tarihe ve siyasete eleştirel bakanlar açısından karamsarlık, ulus devletlerin sınırlarını aşan biçimde küresel bir nitelik kazanırken Avrupa’da bu durum daha da endişe verici bir hal almış durumda. Eleştirel toplumsal kavrayışın gereği olarak baskıya, ayrımcılığa ve kurbanlaştırmaya karşı olmak ve tarihsel anlatının karmaşıklığından yana olmak, olgusal olanın yanında durmak, tarihsel siyasal bütünün temsilinde katmansallığın ve içerimlerin çoklu oluşunu savunmak gün be gün zorlaşıyor. Daha da ötesi, aşırı sağ talepler ve şiddet eylemleri yükseliyor ve dalganın boyu her geçen gün büyüyor.
Tam da bu noktada, GHWK’nin iyi seçilmiş hedeflerine dönük yolculuğunun uzun vadede kalıcı olabilmesini ve yolculuğunun bir gün zarureten sona ermemesini içtenlikle umuyorum. Bir kamu kurumu olarak GHWK’nin cinsiyet, göç, ayrımcılık ve kurbanlaştırma karşıtlığı başlıklarında eleştirel bir tutumu güçlendirme ve ana-akıma dönüştürme ısrarını çok önemli buluyorum. Fakat liberal konsensüs temelli siyaset, tarafsızlık, duyguları ve toplumsal sınıfları ve sınıf temelli çözümlemeleri bir yana bırakma çabası gibi yaygınlık kazanmış tutumlar, kanımca değişmek zorunda. GHWK de dâhil, hafızayı merkezine alan kurumlar açısından uzun vadede bu zorunluluk giderek önem kazanacak diye düşünüyorum. Tüm bunlar bir tarafa, daha önce bir başka blog metninde değindiğim gibi, GHWK’yi, yine de insanlarıyla, hedefleriyle ve başka birçok yönüyle ‘umuda bir fener’ olarak görüyorum.