Rojda Yıldız / beraberce Değişim 2018 Gönüllüsü
Güney Afrika’nın en güzel yanlarından biri, birçok kültürden ve farklı coğrafyadan insanın hakikaten beraber yaşama noktasında gösterdikleri emek ve çaba. Bu çabaların sonucu olarak 2009 yılından beri 24 Eylül, Güney Afrika’da “Heritage Day”[1] yani “Miras Günü” olarak kutlanıyor. Dünya’nın birçok yerinde gelenek olarak “Heritage Day” kutlamaları mevcut. Güney Afrika’da da bu kutlamalar her yıl büyük bir hazırlık sonrası coşku ile kutlanıyor.
Afrika kıtası genel olarak kabile ilişkilerinin güçlü olduğu bir kıta. Özellikle siyahlar çeşitli kabile özelliklerine dayanarak kendilerini tanıtıyor ve kendi anadillerini konuşuyorlar. Güney Afrika’daki büyük kabilelerden biri de Zulu kabilesi. Efsanevi Zulu Kralı Shaka, Güney Afrika’nın farklı kabilelerini birleştirmek için yıllarca büyük bir rol oynamış. Ve bu kabileler arasındaki büyük kavgaların sona ermesi sonucu Kwazulu-Natal bölgesinde 24 Eylül günü Shaka günü olarak kutlanmaya başlanmış. Güney Afrika parlamentosunun yıllar sonra resmi tatil yasası için düşünmeye başladığı dönemde, Zulu kabilesinin bir partisi olan ve Zulu temsiliyetini taşıyan Inkatha Özgürlük Partisi tarafından eleştirilere maruz kalmış ve 24 Eylül’ün Güney Afrika Miras Günü olarak onaylanması için çalışmalara başlanmış. Shaka Günü olarak anılan bugün, Heritage Day yani Miras Günü olarak değiştirilmiş ve anayasaya resmi tatil olarak geçirilmiş. O zamandan beri Güney Afrika’nın “rainbow nation” (gökkuşağı ulusu) olarak bilinen insanları kültürel, tarihi, fiziki miraslarını korumak ve anmak için her yıl etkinlikler yapmaya başlamış. Ne şanslıyım ki bu sene organize edilen Miras Günü etkinliklerine katılabildim.
District Six Müzesi her sene belirlediği bir başlık çerçevesinde Miras Günü etkinliklerine hazırlanıyor ve o gün kutlamalara dahil oluyor. Güney Afrika’nın zengin kültürüne ve çeşitliliğine yapılan vurgu ile yapılan çalışmalarda bu sene Eylül ayı yani benim de orada olduğum bir aylık süre LGBTİ+ ayı olarak ilan edildi ve bu seneki Miras Günü etkinlikleri 1960’larda şu an müzenin kurulu olduğu District Six bölgesinde yaşamış olan Kewpie’ye addedildi. Kewpie bu bölgede yaşamış gey bir artist. O zamanlar çok hareketli olan ve herkesin barış içinde yaşadığı anlatılan bölgede severek dinlenilen ve komşuluk ilişkileri çok iyi olan biri. 1966’da bu bölgenin “beyaz alan” ilan edilmesiyle beraber bölgede yaşayan 66 bin insanla beraber zorunlu göçe maruz kalmış ve komşularının anılarına göre o gün yani evlerin boşaltıldığı gün, en önde direnen isimlerden biri olmuş. Sonrasında başka bir bölgede yaşamak zorunda kalan Kewpie, komşularıyla bağını hiçbir zaman koparmamış ve kimi zaman şarkılarında District Six bölgesini ve arkadaşlıklarını anlatmış. Burada yaşadığı dönem içerisinde bir kuaför salonu işleten Kewpie, aynı zamanda yaptığı harika saç modelleriyle de biliniyor.
Müze ise her yıl çalışmalarını sürdürdüğü bölgedeki kültürel ögelerden yola çıkarak bir tema belirliyor ve bu tema etrafında kendi çalışmaları kapsamında bugüne hazırlanıyor. İtiraf etmek gerekiyor ki burada aldığım en ilginç haberlerden biri müzenin Miras Günü kapsamında Kewpie’yi miras ilan etmesi ve hakikaten çok büyük bir emek ve çalışma ile Kewpie’nin hafızasını, anılarını, hayatını yeniden anmak ve yaşatmak için verdikleri çabaydı. Burada itiraf etmek istediğim iki şey oldu hakikaten:
- Miras denince aklıma gelen “fiziki obje” (bina, eşyalar, tarihi eserler vs…) algısın ardından bir insanın “miras” ilan edilmesi fikri ve sonrasında bunun çok daha anlamlı gelmeye başlaması
- Gey bir sanatçının bir ay boyunca yapılacak etkinliklerle sürekli anılması ve faaliyetlerin hepsinin odak noktasına bu çalışmanın konulması.
Kendimi bu noktada yadırgamıyorum. Bu tarz çalışmalara maalesef ki hiç ama hiç aşina değiliz Türkiye gerçekliğinde. Keza bunun gerçek oluşu yani hakikaten bir hafıza müzesinde, hafıza çalışması ve miras için elli yıl önce yaşayan, gey bir sanatçının miras ilan edilmesi ve çalışmaların LGBTİ+ çalışmaları kapsamında yapılması biraz şaşırtmış, bayağı sevindirtmişti. Keza içten içe hâlâ içimde olan homofobiyle yüzleşmemi “Yok, artık bir ay boyunca Kewpie için mi çalışacağız?” sorumun cevabını alırken ne kadar değerli bir şey yapıldığını anlamamı sağladı. Bir ay boyunca Güney Afrika’daki bir politik figür için çalışacağımızı söyleselerdi, hiç yadırgamaz aksine çok daha fazla mutlu olurdum. Bunu fark ettiğim an yani Kewpie ile başka isimleri kıyasa gittiğimi fark ettiğim an, içimdeki “küçük şeytan”ı yakaladım. Ve etkinlikler bitip de sonlanınca önce projenin koordinatörü Tina’ya ardından Kewpie’ye içimden teşekkür ettim. Ve o an şunu düşünmek yerine yapmanın olağanlığını fark etmem gerektiği konusuna ikna oldum; “Evet Rojda bir LGBTİ+ birey için günler, aylar, yıllar boyunca çalışabilir ve onu bir miras olarak kutlayabilirsin. Keza Kewpie, District Six bölgesinin kraliçesiydi ve yıllar sonra dahi şarkıları yaşanan onca şeye rağmen hala her yaştan insanı heyecanlandırıyordu ve önemli olan buydu.”
District Six’in Kraliçesi; Queen Kewpie
Kewpie ile ilk tanışmamız proje başlamadan önce müzede izletilen Kewpie belgeseli ile başladı. District Six’in insanları ile beraber Kewpie’nin biyografisini içeren bir belgesel izledik ve belgeselde 1966’da zorla yıkıma tabi tutulan bölgede yaşayan sanatçının hayatı, yaşadıkları, aşkları, ailesi, iş yaşamına dair kesitler sunuluyordu. Görüntüler oldukça eskiydi. Fakat orada yaşayan insanlar ve Kewpie’nin bazı arkadaşları belgeseli izleyenler arasındaydı. Hepsi mutluluklarını göstererek, kendi aralarında Kewpie ile ilgili anılarını konuşarak bitirdiler belgeseli. Sonrasında Miras Günü etkinlikleri kapsamında müzede LGBTİ+ ayı ilan edildiğini ve Kewpie’nin hayatının ana odak olacağını öğrendim. Bir ay boyunca çeşitli atölyeler, etkinlikler olacak, 20 Eylül’de müzede Kewpie için büyük bir sergi açılışı yapılacak ve 24’ünde yani Miras Günü’nde müze, Kewpie için yürüyüş düzenleyecekti.
Atölyelerin çok eğlenceli geçtiğini söylemek gerekiyor. District Six sakinleri, her yaştan insanlar bu atölyelere katıldılar. İlk atölyede portre incelemesi yapıldı ve Kewpie’nin resimleri üzerinden portrenin ne demek olduğu ve yüz mimiklerinin önemi üzerine eski bir kilisede harika bir atölye yapıldı. Daha sonra Kewpie’nin resimleri bezlere sprey boyalarla, çeşitli resim ve boyama teknikleriyle işlendi ve eylemde kullanılmak üzere saklandı. Ardından yapılan atölyede eylemde giyilmek üzere muşambalardan ve peruklardan kıyafetler yapıldı. Her bir çalışmada Kewpie’nin hayatından izler taşımasına önem verildi.
20 Eylül günü müzede Kewpie sergisinin açılışı vardı ve hayatımda gördüğüm en etkili açılışlardan biri olduğunu söylesem, abartmamış olacağım. Müzenin ikinci katında Kewpie’nin resimlerinden ve hayat hikayelerinden oluşan bir sergi hazırlandı. Salonun bir bölümü Kewpie’nin aynı zamanda mesleği olan kuaför salonu olarak tasarlandı ve içerisi fotoğraflarda görüldüğü kadarıyla Kewpie’nin salonuna benzetilmeye çalışıldı. Açılış günü yüzlerce insan önce birinci kattaki kokteyle katıldı ve ardından salondaki açılış törenine gitti. Kewpie’nin şarkıları eşliğinde dans edildi, hayat hikayesine değinildi ve bu serginin önemi üzerine kısa konuşmalar yapıldı. Ardından sabırsızlıkla beklenen müze gezildi ve herkes 1960’lı yılların havasına geri dönmüşçesine Kewpie’yi ziyaret etti. Sergi ocak ayının sonuna kadar District Six müzesinde gösterilmeye devam edilecek.
24 Eylül günü benim için hakikaten özel bir gün olarak kalacak. Sürekli Türk sanılmaktan rahatsız olmamdan mütevelli olacak, bunu fark edenler artık “Kurdish Girl” diye çağırmaya başlamışlardı. Kürtçe öğretmeye başladığım arkadaşlardan bazıları ise ismimden yola çıkarak “the girl of the sun” diye sesleniyorlardı. Miras Günü’ne gidiyorum madem, kendi mirasımla gideyim diye düşünüp “kesk û sor û zer” (yeşil-kırmızı-sarı) bir yazma ile gittim. Kocaman bir parkta atölyelerde hazırlanmış rengarenk kıyafetlerini giyen yüzlerce insan bekliyordu. Önce parkta konuşmalar yapıldı, müzikler dinlendi. Ardından Kewpie’nin eskiden oturduğu eve doğru yürüyüş yapıldı ve yol boyunca “Viva Kewpie Viva” sloganları atıldı. Evinin önünde arkadaşları ve kız kardeşi tarafından Kewpie’yi anan kısa konuşmalar yapıldı ve tam evinin önünde Kewpie’nin müzikleri son ses açıldı ve dans edildi. Bense yazmamı çıkarmış sallıyordum… Belki çoğunun ne yaptığımdan ve elimdeki yazmanın renklerinin ne olduğundan haberi yoktu, bazıları ise Güney Afrika’nın yerel renkleri sandı. Fakat ben içten içe Kewpie’ye teşekkür ediyor ve bir gün barış gelirse bizim oralara kesinlikle bir Miras Günü ekletmek için çabalayacağım diye içimden geçiriyordum. Malum, biz de oynamayı çok seviyoruz.
Yollarda dans ede ede müzeye kadar yürüdük ve müzeye gelip salon etkinliği ile günü bitirdik. Günün sonunda District Six’in hatırası Kewpie, herkesin gönlünde çoktan yer edinmişti. Bir aydır atölyesinden müzesine, yürüyüşlerden etkinliklere kadar herkes ilmek ilmek çalışmıştı Kewpie için. En azından bu etkinlikleri kolektif olarak organize eden ve bunu gönüllü yapan yaklaşık yüz kişiden bahsedebilirim. Ve bir hafıza mekânı olarak Kewpie’nin evini ve bir toplumsal miras olarak Kewpie’nin şarkılarını on yıllar geçse de unutmayacağım… Bu yapılan hatırlatma çalışmasıyla Kewpie öyle bir kazındı ki kalplere ve zihinlere, bu yazıyı proje bittikten bir ay sonra Türkiye’de yazarken bile içten içe şunu tekrarladığımı fark ettim; “Viva Kewpie Viva!”
____________
[1] Heritage ile ilgili detaylı bilgi için. https://en.wikipedia.org/wiki/Heritage_Day_(South_Africa)