Hatıla! projesi kapsamında gerçekleştirdiğimiz “beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları programını DVV International’ın Türkiye temsilcisi ve stratejik partneri olarak yürütüyoruz.
Programda 2017-2019 yıllarında kolektif hafıza, hatırlama, unutma ve yüzleşme konularına ilgili ve eleştirel yaklaşımı olanların, hafıza ve vicdan mekânlarının demokratikleşmeye katkıda bulunabileceğine inananların, dünyadaki deneyimlerden yararlanmalarını, bilgi ve deneyim değişimi yapmalarını ve bu deneyimi Türkiye için işlevselleştirmelerini amacıyla onlarca gönüllümüz dünyanın dört bir yanındaki hafıza ve vicdan mekanlarında 30-60 gün geçirdiler. Deneyimlerini blog yazılarıyla paylaşan beraberce gönüllüleri, Deneyim Paylaşım Atölyeleri ile de Arjantin’den Bosna’ya, Hollada’dan Güney Afrikaya çeşitli hafıza ve vicdan mekanlarına dair deneyimlerini, çalışma alanlarını paylaşmaya devam ediyor.
Buenos Aires’te Capital Federal diye adlandırılan bölgenin sınırındaki ex ESMA’dayım. Burası, donanma okulu olarak inşa edilmiş bir kampüs alanı ve son diktatörlük dönemi boyunca kullanılan gizli gözaltı, işkence ve zorla kaybetme merkezlerinden birisi. Bugün ise Espacio Memoria y Derechos Humanos (ex ESMA) yani Hafıza ve İnsan Hakları Mekanı, 2004’ten beri, devlet tarafından insanlığa karşı işlenen suçların kınanmasını ve mağdurlara olan saygıyı temsil ederek, toplumsal belleğin canlı tutulmaya ve aktarılmaya çalışıldığı bir mekan. Kampüs alanında bulunan yapılardan birisi ise tutukluların kaldıkları ve benim 8 hafta boyunca farklı departmanlarında çalışacağım Hafıza Mekanı Müzesi.
İstanbul’da, Sebat Apartmanı’nda yapılacak olan hafıza mekanı projesi kapsamında, dünyanın farklı hafıza mekanlarına gönderilmesi için seçilmiş sekiz kişiden birisiyim. Müzedeki ilk günümde, içeri girer girmez, resepsiyonda oturan Maria bana bir antropoloji grubunun geldiğini söylüyor. Hemen eşyalarımı bırakıp grupla birlikte müzeyi gezmeye başlıyorum. Pablo da gruba rehberlik ediyor.
Burası 1976-1983 yılları arasında, son askeri diktatörlük dönemi boyunca kullanılan gizli bir gözaltı merkeziydi. İnsanlar kaçırılarak buraya getiriliyor, burada işkence görüyor ve zorla kaybediliyorlardı. Yaklaşık 5.000 kişi bu dönem içerisinde ESMA’da kaldı ve birçoğu canlı halde denize atılarak öldürüldü. Bu binada ayrıca yaklaşık 35 çocuk doğdu, hepsi ailelerinden çalındı ve birçoğunun yaşadığı halde akıbeti hala bilinmiyor. Arşivlerin büyük bir kısmı yok edildiğinden zorla kaybedilenler, doğan çocuklar, akıbeti bilinmeyen kayıplar için -her ne kadar yalnızca sayılardan ibaret olmasalar da- kesin sayılardan bahsedilemiyor. Bu sebeplerle aynı zamanda bu hafıza mekanı ve hayatta kalan 250 kişinin tanıklığı da hala sürmekte olan ESMA yargılamaları için önemli bir delil niteliği taşıyor.
Kronolojik bilgilendirmeden sonra merdivenlerden başlıyoruz. Merdivenler görevlilerin yatak odalarının bulunduğu birinci ve ikinci kat ile tutukluların bulunduğu üçüncü kat arasındaki bağlantıyı sağlıyor. Birinci ve ikinci katı bitirdiğimiz sırada üçüncü katı gezmekte olan bir okul grubunu görünce onlara katılıyorum. Üçüncü katta hamile kadınların tutulduğu ve aynı zamanda doğum operasyonunun da gerçekleştirildiği odalar bulunuyor. Depo olarak kullanılan “Pañol” ve burada tutulan insanların çeviri, redaksiyon gibi işlerde zorla çalıştırıldığı “Pecera” ile gözaltı ve işkence alanlarından birisi olan “Capucha”, bir koridor boyunca uzanan bu katın karşılıklı iki bölgesini oluşturuyor. Bu kattaki bir oda “Capuchita” denilen ve burada tutulan insanların kaldığı başka bir yere, havasız ve küçük bir çatı katına çıkıyor. Üçüncü katı bitirip başladığımız yere merdivenlerin başına dönüyoruz. Giriş katta ayrıca yüksek rütbeli askerlerin ve ailelerin kaldığı odalar bulunuyor. Buradan çıkarken tutukluların getirildiği hem ilk hem de son yer olan, zorla çalıştırma yapılan ve aynı zamanda hasta bakım alanı olarak da kullanılan “Sotano” denilen bir bodrum katına iniyoruz ve çıktığımızda gezi büyük bir salonda etkileyici bir projeksiyon gösterisiyle son buluyor.
İki hafta boyunca çok farklı meslek alanlarından, okullardan ziyaretçi grupları geliyor müzeye. Hemen hepsine katılmaya çalışıp notlar alıyorum, her grup farklı açılardan görmemi sağlıyor burayı. Özellikle okul gruplarına katılmaya özen gösteriyorum. Çünkü çocukların bu tarihle yüzleşmesi ve yüzleşmenin okullarda teşvik edilmesi, bellek aktarımında çok önemli bir yer oluşturuyor. Bu sürede dikkat ettiğim bir diğer şey ise, bu mekânsal belleğin görsel ve işitsel araçlarla nasıl canlı tutulmaya çalışıldığı oluyor. Projeksiyon gösterileri, ESMA yargılamalarından bölümler, zorla kaybedilenlerin müze girişindeki fotoğrafları, Pecera’daki daktilo sesleri… Yani bu mekana ait hafızayı canlı tutan her şey, bu hafızayı o kişinin gittiği her yere taşımaya elverişli kılıyor.
Ziyaretçi grupları ve rehber ekibiyle çalıştığım iki haftanın sonunda müze çalışanlarının bir kısmıyla oturuyoruz. Hadi sen de bize Türkçe bir şeyler öğret diyor Emilia. Peki diyorum ne söylemek istiyorsunuz? “Bienvenidos al Museo Sitio de Memoria!” nasıl denir diye soruyor. Söyledikten sonra bazıları yüksek sesle, bazıları da dudaklarını oynatarak beni tekrar ediyor: “Hafıza Mekanı Müzesine Hoş Geldiniz!”