Proje için görev aldığım Saraybosna’daki Umut Tüneli Müzesi’ndeki çalışma arkadaşım Belma, müzede çalışmaları için onları motive eden şeyin duyguların kendisi olduğunu söylemişti. Duygular onlar için çok önemliydi, orayla kurdukları bir bağ vardı. Sadece oranın çalışanları değillerdi, aynı zamanda deneyimlerini, çocukluklarını, kuşatmaya dair hafızalarını oraya taşıyorlardı. Rehber olarak anlattıkları ezber değildi. Müzeyle olan ilgileri işten ibaret değildi. Müze gerçekten onların hayatlarındaki bir parçaydı. Bu beni çok etkilemişti. Bu sebeple müzeyle, bu mekânla kurdukları bağı, “Umut Tüneli” denince akıllarına neyin geldiğini benimle paylaşmalarını istedim.
Belma: Savaş sırasında çocukken Umut Tüneli ile ilgili çok şey duymuştum çünkü babam asker olarak savaşırken Bosna Hersek’in diğer bölgelerine geçmek için tüneli kullanmış. Saraybosna’daki cephelerden birinde savaşıp eve döndükten sonra bana hediyeler getirdiğini hatırlıyorum. Bir keresinde bana deodorant hediye ettiğini hatırlıyorum. Hayatımda aldığım en “kız çocuğuna uygun” hediyeydi. O zamanlar 8 yaşındaydım ve benim için özel “kız çocuğu”na uygun bir hediyeydi. Benim için o kadar önemli bir hediyeydi ki onu kutu içine sakladım. Kuşatma sona erdikten 5 ya da 6 yıl sonra onu kullandım. Edindiğim en değerli şeydi çünkü. Sonrasında da tabii ki parfüm gibi pek çok hediye aldım. Fakat hiçbirisi tünelden geçilerek bana getirilen bu hediye gibi değerli olamadı. Bu benim tünelle ilgili ilk anım. Tünelle dışarı çıkılan dünyanın şehrin içinde tanık olduğumuz şeylerden farklı olarak özel ve imgesel olduğunun hayalini kurardım. Hayatımın bir döneminde ise bunların hepsini unutmuştum. Savaşı, tüneli ve bunun gibi şeyleri unutmuştum. Burada çalışmaya başladıktan sonra tünelden geçme fırsatını yakaladım, o anda savaş sırasında olanlar gözümde tekrar canlanıverdi. Kuşatmayı, yaşadıklarımı, her şeyi hatırlamaya başladım. Ve şimdi burada özellikle çocuklara buranın hikayesini anlatıyorum çünkü görev aldığım proje, çocukların eğitimi üzerine. Onlara Saraybosna’nın, kuşatmanın ve ilgili konuların hikayesini anlatıyorum. Özellikle de buranın önemine değiniyorum. Birçok insanın Saraybosna için buradaki hayatta kalma mücadelesini anlatıyorum.
Edis: İsmim Edis Kolar. Tünel müzesini kuran aile üyelerinden biriyim. Müze, 1996 yılında oluşturuldu. Burası önceden aile eviydi. Şu an burada rehber ve küratör olarak çalışıyorum. Tünelle bağım çok güçlü. ’94 yılından beri burada çalışıyorum. Tabi o zamanlar burada savaş vardı. Bosna Ordusu’nda askerdim. Tünelin güvenliğinden sorumluydum. Savaştan sonra ben ve babam, burayı koruyup varlığını sürdürmek istedik. Burasını, herkes için bir hafıza mekânı haline getirmek istedik. Peki bunu yapan neden bizdik? Çünkü bizden başka kimse bu konuyla ilgilenmemişti. Herkes kendi işleriyle uğraşıyor ve savaşı hatırlatan bir şeyle ilgilenmek istemiyordu. 17 yıl süresince müzeyi kendi inisiyatifimizle yürüttük. 5 yıl önce de Saraybosna Kantonu Hükümeti’ne bağlı kamusal bir alan oldu. Ben de onlarla hâlâ buradayım.
Amila: Umut Tüneli’nin küratörüyüm. Tarih profesörü olduğum için burada çalışıyorum. Savaş zamanı bu tünelin diğer ucunun bulunduğu yer olan Dobrinja’da yaşıyorum. Bu sebeple Edis Kolar dışında büyük ihtimalle burada çalışan herkesten daha büyük bir bağım var tünelle. Babam savaş zamanı önemli bir figürdü. Katkılarından ötürü onur madalyası kazanmıştı. Aslında onun sayesinde tarih okumaya başladım ve şu an bu işi yapıyorum. İşim gereği çocuklarla çalışıyorum. Hayalim sadece burada savaş zamanı neler yaşandığını, buranın nasıl olduğunu çocuklara anlatmak. Savaş zamanı sadece bir çocuktum. Tünelin benim için bir anlamı vardı. Çünkü yiyecek, su, elektrik, ısı gibi pek çok şeyimiz yoktu o zamanlar, Sırp askerleri saldırıyordu bir yandan. Babam 3 kere yaralanmıştı. Bu sebeple savaş zamanında deneyimlediklerim, şu an burada çalışmamı sağlıyor. Gelen turistlere, çocuklara, ziyaret eden herkese buranın hikayesini anlatmaya çalışmak, bana büyük bir zevk veriyor.
Sabina: Bosna’da savaş başladığında 11 yaşındaydım. O zamanlar tüneli kullanma ayrıcalığını yaşadım. ’93 ya da ’94 yılında annemle ben tüneli kullandık ve Saraybosna’nın yakınındaki bir endüstri şehrine gittik. Şu an olsa belki de 1 saatte ulaşabileceğiniz yere biz o zamanlar 5 ya da 6 saatte varmıştık. Saraybosna kuşatma altındaydı ve bizim hiçbir şeyimiz yoktu. Şehre gireceğimiz ya da şehirden çıkacağımız bir yol yoktu. Tünel saldırı altındaki insanlar için tek ışıktı. Zenica’ya, yiyecek gibi Saraybosna’da edinemediğimiz şeyleri almaya gitmiştik. Annemle ben buraya, Butmir’e geldik. Rutubet ve karanlığın hakim olduğu bir delik içindeydik. Biraz korkmuştum. Fakat tüneli geçtiğimizde ışığı göreceğimizi söylemiştim. Gerçekten de gördük. Tüneli geçmek 1 saat sürmüştü. Başımızı, gövdemizi eğe eğe geçiyorduk. Zenica’ya varmamız 6 saati bulmuştu. İnanılmaz bir andı. Zenica’da ışık, elektrik, market, kalabalık vardı. İhtiyacımız olan her şeyi aldık. Sonra kuşatma altındaki Saraybosna’ya geri döndük, buradan kaçmadık. Tünelle ilgili anım böyle. Bu tünel gerçekten şehrin hayatını kurtardı. Bu tünel gerçekten Saraybosna’daki insanlar için bir anlam ifade ediyor.